21 Aralık 2020 Pazartesi

SORUMLULUĞUMUZ YOK MU?

  

PS: sahilde  ve objecktif ve gerçekçi tokat gibi^yaş 33



Açlık sadece coğrafi şartlardan kaynaklansaydı bu bilinmeyen bir kaderdi,

Ancak aç gözlülük, büyük güçlerin boy gösterisi, kaynakların gizlenmesinden, potansiyellerin katliamından ibaret olduğundan, bu bir sömürü, adaletsizliğin yaradılışıdır.

 

Demokrasi azınlık sesleri duyurmak için var olmuşken, farklılıkların sesleri kısılıyor, düşünceleri barajlara çarpıyorsa, göz ardı ediliyor ve dışlanıyorlarsa bu kültür emperyalizmi, farklılığın her boyutuna ambargodur.

 

Bilgelik ve aydınlanma tavanda asılı kalmış, yeri sağı solu aynı oranda karanlıklardan kurtaramamışsa,  medeniyet rafta tozlu kalmış ve anlaşılmayan bir kitap olmuştur. Bu da tüm beyinlere sansürdür.

 

Kadınlar bağımsızlık uğrana şiddet görüyorsa bu bir eşit mücadeledir.

Ancak, evde, işte, mecliste, sokakta taciz ve kaba kuvvetle karşı karşıya kaldıysa, taze bedeni ve korkulu dolu gözleri duvaklar altında kalıyorsa bu bir cinsin neslinin tükenişidir.

 

Çocuklar ve bebekler, şımarıklıktan ağlıyorsa bu kapitalizmin yan etkisidir. Ancak açlıktan, kölelikten, tacizden ve geleceksizlikten akıyorsa kendilerinden büyük gözyaşları, bu sapkınlıkların kabul görülmesidir.

 

Doğa ana  ekin veremez, oksijen üretmez ve canlılarını kaybediyor üzerine kablolar döşenip beton örülüyorsa ise,bu bir işkencedir.  İnsanların soykırımıdır.

HEPİMİZE PAY BİÇİLMELİDİR.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

19 Aralık 2020 Cumartesi

İSTANBUL VE BEN


 

PS :/ BOĞAZ KÖPRÜSÜNE Baka Baka... / ARALIK 1998 /16 YAŞINDA

 

İstanbul kadar yalnız;

Onun kadar kalabalığım.


Binlerce yüz bilinmedik,

0nun kadar tüketildik.

her farklı yaşam;

bildik bir hüzündü içimizde

 

herkes öğrendi servetimizi

 kimse çalışmadı anlamaya

zamansız ,uygunsuz, doyumsuz

yerleştiler içimize

 

ruhumuzu kaplayan

 uçsuz bir deniz vardı içimizde

gemiler kalkardı

ne heyecanlar,

ne canlar vardı

içimizde öldüler...

 

prensesi olduk; iki ayrı kıtanın

uçları birleştirdik,

kimi asi,

kimi mütevazi...

prensimiz olmadı hiç

kölelerimizde

İstanbul la biz

hep kuşatıldık

Yalnız kaldık

 

Issız bir topraktan elimizde kalan

Binlerce cesetten  ne hazinler, ne hazineler yarattık

Hep çabaladık

Daha fazla kirlenmemek için...


Teslim olmadık

Olamazdık

İstanbul ve ben sahipsiz

 

Sevilmeye değer bulunmadık!

Çarpıldılar güzelliğe

Ve gittiler....


Şarkılarımız oldu

Ve de arzularımız

Hiç bilinmedik

İstanbul ve ben sustuk

 

Bizi bilinler bizden çok isyan ettiler

Misafirler yerleşik kaldı;

Göndermedik,

Amaç verdik,

Aş verdik,

Doymadılar.


Herkese açacak kalbimiz ve yerimiz vardı

Sormadılar

Kaçak geldiler, kaçak gittiler

Kime ait olduğumuzu

Nasıl doğduğumuzu,

Benliğimizi

Unuttuk...


İstanbul kadar kalabalık

Onun kadar yalnızım

İstanbul ve ben tesadüfen

 

 

 

 

15 Aralık 2020 Salı

SON AŞK’MIŞ GİBİ


 


PS: BEŞİKTAŞ ÇARŞI DA RAKI SOFRASINDA, YAŞ 37

Yaşanılan aşk ise; bir çok transfer başlar karşılıklı, vücut sıvılarımız, hayallerimiz, kalp atışlarımız, kan akışlarımız, karın kasılmalarımız, hormonlarımız, duyularımız, algımız farklı dozlarda aynı anda birbirine karışır, tamamlanır bedenimiz, ruhumuz, zihnimiz… yani aşk aslında kimyasal bir şeydir ve ölçülebilinir.

Telepatik, sempatik, manik, atik olur yani zaman uçar gider tik tak tok….Anlamsız bir neşe, hayali görüntüler, kurgusal düşler içinde tüm dünyevi süreçlerden toz olur ..uçarız.

O kişi tüm kainatın tek hâkimi, ışığımızın yörüngesidir. Diğer gezegenleri görmeyiz biz

Oksijen yeter aşka, madene, kağıt paraya ihtiyaç yoktur. Aslında Her şey gazdır. Büyük bir patlama olana dek…Ama zaman onu unuttuğumuz dakikaların öcünü alır gibi, gardiyan olur yalnızlık hapsine, artık ruhumuz yer yüzüne inmiştir. Gözümüz açılmıştır, gönlümüz yorgun düşmüş kapanmaya başlamış, aklımız berraklaşmaya başlar.

Aşktan başka her şeyi “ geri dönüşüm” kutusuna atabilirsiniz ama o sonsuzlukta çoktan bir yıldız gibi kayıp gitmiştir. Onu yaratmak için ne çok emek, sevgi, fedakârlık, mücadele yaptıysanız da tek bir yanlışla yok olabilir bir anda.

Bu saatten sonra uykusuz yarı panik geceler, gözyaşlarıyla başlayan sabahlar, yatağın buz kesmiş hali ve belki bir kesikle kanayan vücut tökezlemeye başlar. Artık yer altını keşfe çıkar, en dibini görene dek, yukarı çıkmaya çalıştıkça ,  özgüven çöker tependen tırnağına, yarım kalmışsın bir kere.Yani artık vurdun dibine dört nala aşkın! 

Ama zamanla yine! Bu sefer o güzel anılar silikleşir, daha çok oksijen ister vücut yaşadığını hisseder ve kendine acı vermeyi keser, evet şimdi dünya büyük bir boşlukta yine senindir..

SAKIN! O saçma melankoliye girme “ Bir daha hiç böyle bir aşk yaşayamam “ ya da “ bir daha âşık olmak istemiyorum” önyargısına.

SAKIN! Hayallerini yarım bırakma, sakın duygularından, hormonlarından vazgeçme!

İşte o zaman ölürsün!

AŞK hep sendeydi ve şimdi biliyorsun, neren açık, neren kırgın, sen neredesin…

Haydi, git yine tepe taklak ol… Ve yine bu son aşkınmış gibi sarıl yaşamak denilen tutkuya!

Hatalar yap, yalnız kal ama kanatsız uçmayı bırakma!

bil ki duygularımızdır bizi hayatta tutan

 

12 Aralık 2020 Cumartesi

ANNELİK ÜZERİNE


 


Belki de hep merak edeceğim ve bu merakla yana yana anne olamadan gideceğim bu dünyadan bilemeyiz ama anneliğin karmaşık, sarmaşık dünyasını anlamaya çalışacağım. O dünya ki, yavrusu tarafından ele geçirilmiş, beynin yarısı sürekli işgalde, en önemli gerçeği yavrusunun mutluluğu diğer tüm fani hayalleri çoktan geride kalmış. Kendilerinden, uykularından, özgürlüklaerinden, aşklarından, canlarından geçmelerini saygıyla izleyeceğim.

Bazen kendi yarım kalmış projelerini onlarla hayata geçirmeye çalışan hırslı anneleri, bazen çağın yan etkilerine karşı yavrusunu koruma isteğiyle kalkan olan anneleri, her yerde en başarılı kadını oynamaya çalışan anneleri, iş te, evde, okulda sürekli yeni mücadelelere maruz kalan yorgun anneleri, sokak çocuklarına, kedilerine, köpeklerine gönülden anne olan anneleri, bambaşka bir kıtadan aç kalan çocuğa talip olan anneleri, bilgeler, aydınlar, sporcular, yetiştiren koca yürekli cesur anneleri, yavrusunu bir birey olarak yetiştirebilen ve ona insanca sevgi gösteren bilge anneleri, yarının tüm çocukları adına hapis yatan, direnen, açlık grevine giren, göğsünü siper eden güçlü anneleri, saygıyla izliyorum gözlerim dola dola.

Ve tüm bunları yaşayıp, yavru büyüdüğünde öteki plana atılırken tevazu gösteren, toz olan, geride durabilen anneleri. İşleri, görevleri, sorumlulukları ve sevgileri hiç bitmese de ve değişmese de öyleymiş gibi yapabilen hasret çeken anneleri…

Bazen stres topu, ağlama duvarı, sevgi yatağı bazen ise gücün, umudun elçileri olan, varlıklarıyla hayata tutunduğumuz o büyük kadınları, annemi, tüm anneleri anlamak ve anne olmaktan korkmamak dileğiyle…

8 Aralık 2020 Salı

eyl,lllll





İNSAN KAÇ EYLÜL, ÂŞIK OLUR?

VE YARIM KALIR SONBAHARIN SARI ESİNTİSİNDE…

AYRILIK YAĞMURIYLA KAÇ KERE YIKANIR,

DEPRESYONA BOYATIR SAÇLARINI.

VE KAÇ FIRTINA DAHA TEKRAR ÇIKAR,

SICAK GÜNLERİ SAVURA SAVURA….






Bülent Ortaçgil & Birsen Tezer & Ceylan Ertem & Jehan Barbur - Bu Su H...


 su akar yatagını Bulur deriz

oysa ne cok Baraj geçmiştir.

 

fışkırmıştır göklere,

Bilemeyiz ?!?! 




7 Aralık 2020 Pazartesi

AŞKA DOYA DOYA

 

x


PS: Karanlığın içinden çıkma arzusu içinde , yaş 37

Aşkla bağlandım hayata

İnişleri, çıkışları, dar ve çıkmaz sokaklarıyla

Tutkuyla gittim peşinden bir hayalin,

Gerçekleri defterime, hayallerimi sevdiğime serdim

Beden buldukça coşa coşa

 

Her yeni nefes, heyecan yarattı bende

Umutla tutum sözlerimi, yalanlara doya doya

Ve her gün ışığına sevgiyle baktım

Mucizeleri karanlıklardan çıkarıp

Derin bir huzurla

 Arkalarından baka baka

 

Gittim bazen cesaretle ters yönüne doğruların,

Sıradanlıktan kurtulup, özümle aşkla yana yana

Ve ruhuma üzüldüm çoğu kez,

Derinliklerde yorula yorula…

Sevda halim

  Aşka uzanan her ele aslında biz takarız kelepçe, ve önce kendimize. dikenlerine rağmen sevme cesaretinde olduğun gibi kabul edip  sana kar...