31 Ekim 2020 Cumartesi

Ben büyürken...

 



 

Sıcacık ellere dokunduk biz; onlara ulaşmayan sevgilerle, büyütülmüş, tek başlarına var olmuş, hüzünlü gözlerdi büyüklerimiz. Savaşların, darbelerin, kavgaların meydanına doğmuş; yasaklı, engelli, efendi çocukların ellerine…

Bizi böyle içlerine çekmeleri, kavanoz saadetli dünyalarda yaşatmak istemeleri, korunaklı bahçelerde büyütmek istemeleri bundandı.

Yere düşmeden kaldırılırdık çoğu kez, daha ağlamaya başlamadan içleri titrerdi.

İsteklerimiz, öncelikleriydi. Biz büyürken, dünyanım gelişimi  aniden hızlandı.

Tv geldi renkli, levis kotlar, mc donaldslar….

Camdan bahçeler çatlamaya, ahlak duvarları kırılmaya başladı. Bağımsızlık ve eşitlik mücadeleleri yenilgiye uğradı.

Başkalaştı mahallemiz, “öteki”lerle sokakta oynamaya, maçlarda küfür etmeye, dışlamaya, dışlanmaya başladık. Etiketleşti sırayla her şey; herşeyin bir ederi vardı ama değerler yok oluyordu.

Herkes bir şeyler almaya çalışıyordu, ev, araba, rütbe, mevki, aşkı bile…

Ve biz de ilk tokadı aşık olunca yedik; o karşılıksız, çıkarsız, tam güvenlikli aile kucağından, menfaatlere düştük.

Kırıldık, kaybettik hesaplı oyunlarda, beynimiz uyuştu, kalbimiz katılaştı. Bizim de sevecenliğimiz, hayatımız sömürüldü. Tüm taleplerimiz ailemize kaldı. Bu sefer onlar şaşkındı; “ Daha ne yapabiliriz, biz bir şey görmedik ki?”, “ Başarısız mıyız? ” diye sorguladılar kendilerini. Biz zalimce üstlerine gittik ; “Anlaşılmıyorduk”, tükeniyorduk, diplomalı, en az 2 lisanlı az çok tecrübeli orta sınıf işsizlere dönüştük, “Umutsuzduk”, iş alanları giderek daralıyor, üretim bitiriliyor, rüşvet ve torpil cirit atıyor, hızla anlamadığımız şekilde eğitimsiz, illegal köşe kapmalarda, dışarıda kalıyorduk. Rekabeti “ fairplay” sanardık, canavarlaşmak gerekiyordu oysa bir adım yükselmek için. “ Nasıl ve kime isyan edeceğimizi bilmiyorduk”. Ülkenin bugünü bile belirsiz, yarınımız hayalsizdi. Sadece zenginlerin karnı toktu, diğerlerinin mücadelesi yok sayılıyordu.

Mesela büyüklerimiz canları pahasına kazandıkları  haklardan bizde ( eşitlik, düşünce özgürlüğü, çift ikramiye ve desteklerimiz ) yoktu. Çağın tüketim çılgınlığını zor doyuruyorduk.

“Ezikler “ yarattık, insanlığımızı kısa zamanda unuttuk, artık silahlarla değildi savaş;

Markalar, ilaçlar, teknolojinin gücüyle beraber hız bombası, hortuma dönüşüyor, dışarıda kalanı atıyordu içinden.

Kimin kimsenin “ içinden” haberi yoktu. En çok psikiyatri hapları, doğal ürünler, içe dönüş seminerlerine başvuruluyordu o da anlık çözümler oluyordu; oysa  “AN”dan çoktan kopmuştuk. CARPE DIEM’i yanlış anlamış hep anlık yaşamıştık aşkları… Bugünü zor kurtarmıştık.

Bireysellikten, bencillikten toplumsal olaylara “Fransız” kalmıştık. Gerçi tüm Avrupa’yla beraber Fransa da hala tamamen dünyaya ilgisizdi. Oysa demokrasi ve insan haklarını onlardan öğrenmiştik. Şimdi sadece ekonomik anlaşmalarda, azınlık savaşlarında, papa seçimlerinde karşımıza çıkıyorlardı.

Dünya dönüyordu kısaca, ben ne yazarsam yazayım, çarklar kırılmıyordu.

Peki, ben kim olacaktım büyüyünce?

2 yorum:

  1. çok güzel bir çıkarım bence çarklar kırılmıyor sadece kendimizi korumak lazım

    YanıtlaSil
  2. Tesekkurler nur hanim bende ikinci bolumumde hayatimim savunmaya korunmaya onem verecegim

    YanıtlaSil

Sevda halim

  Aşka uzanan her ele aslında biz takarız kelepçe, ve önce kendimize. dikenlerine rağmen sevme cesaretinde olduğun gibi kabul edip  sana kar...